Kategoriler
TİROİD HASTALIKLARI VE BESLENME
Zayıflama yolculuğuna başlamadan önce mutlaka tahlil istememizin sebeplerinden biri metabolizmanın çalışmasını direk etkileyen tiroid bezi, yani tiroid bezinden salgılanan (TSH) tiroid hormonudur .
Günümüzde tıbbın eskiye nazaran gelişmesi ile birlikte tiroid ile ilgili hastalıkların tespiti de kolaylaşmaktadır bu yüzden aslında tiroid ile ilgili rahatsızlıklar yaygın olarak görülmektedir.
Tiroid hormonu sadece metabolizma hızı ile ilgili değil, tüm yaşamsal fonksiyonları etkileyen bir hormondur. Düzensiz salgılanması durumunda ciddi rahatsızlıklara yol açmaktadır.
Tiroid bezinin fazla çalışıp fazla hormon salgılaması durumunda metabolizma daha hızlı çalışır ve ‘’hipertiroidi’’ hastalığı gelişir. Hipertiroidi belirtileri kilo kaybı,kaslarda güçsüzlük,ellerde titreme,çarpıntı,uykuya dalmada zorluk,saçlarda zayıflık ve dökülme,aşırı terleme,bağırsaklarda fazla çalışma,ishal,adet siklusunun bozulması,sinirlilik,gözlerde dışarı fırlama, tiroid bezinin büyümesi (guatr),kemik erimesi,erkeklerde meme büyümesidir.
Tam tersine tiroid bezi normale göre daha yavaş çalışırsa da hormon düzeyleri yetersiz kalır ve ‘’hipotiroidi’’ hastalığı gelişir. Dolayısıyla metabolizma yavaşlar.Yavaşlayan metabolizma sebebi ile en sık karşılaşılan belirtiler, kilo artışı,uyku hali,kabızlık,saç dökülmesi,kansızlık,depresyon olabilmektedir.
Danışanımızın yapılan kan tetkiklerinde TSH,T3,T4 değerlerine bakılması hastalığın teşhisi için bilgi verebilir. İç hastalıkları uzmanı veya endokrinolog yani hastayı takip eden doktor gerek duyarsa tiroid ultrasonografisi isteyip, radyoloji uzmanı ile beraber teşhisi koyabilirler.
Eğer ki hashimoto tiroidden şüpheleniliyorsa Anti TPO, Anti TG değerlerine de hekim baktırmak isteyebilir.
Hipertiroidi, hipotiroidi veya hashimoto tiorid problemi olan hastalar doktorlarının kontrolünde uyguladıkları medikal yani ilaç tedavisin yanı sıra beslenmelerine de hastalıklarının türüne göre dikkat etmelidirler. Çünkü bazı durumlarda tüketilen yiyeceklerin çeşidi,miktarı, bilinmeden kullanılan bitki çayları veya bitki tohumları hormon seviyelerine etki edebilmektedir. Ya da hipotiridi problemi akabininde gelişen kabızlık,saç dökülmesi,kansızlık için yeterli, dengeli ve sorunları giderecek bir beslenme planı oluşturmak durumundayız. Hipertiroidi veya nodüler tiroid probleminde ise iyot alımı daha kısıtlı, hipotiroidi durumunda ise iyottan daha zengin bir beslenme tedavisi önermekteyiz. Yine tiroid rahatsızlığı olanlarda selenyum mineralinden ve taurin aminoasidinden de zengin bir beslenme planı oluşturmakta fayda olacaktır.
ŞEKER HASTALIĞI (DİYABET) VE BESLENME
Şeker hastalığının yani diyabetin tedavisinde amaç kan şekeri dengesinin sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile kazanılıp bunun ömür boyu devam edilmesinin sağlanmasıdır.
Diyabetli olmayan kişilerde olduğu gibi diyabetli bireylerin de yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenip günlük yaşamlarını bu çerçevede şekillendirmeleri gerekir.
Bir kişinin diyabetli olup olmadığı açlık kan şekeri ölçümü ve oral glukoz tolerans testi (OGTT) yapılarak saptanır.
Açlık kan şekerinin 100-125 birim arasında olması gizli şeker sinyali anlamına gelmektedir.
Glukozun 125 birimin üzerinde olması diyabet tanısının konabileceğini gösterir.
Şeker yükleme testinde yani OGTT’de şekerli sıvıyı içtikten 2 saat sonra ölçülen kan şekeri 140 birimin üzerinde ise gizli şeker, 200 birimin üzerinde ise kişiye diyabet tanısı konur.
Diyabet yani hiperglisemi durumunda bireyin özellikle hangi öğünlerde kan şekerinin yüksek seyrettiğini bilip, hastanın kullanmış olduğu ilaç veya insülin iğnesi varsa ve tabi kişinin tercih ettiği yiyecekleri de öğrenip buna göre de öğün planlaması yapılmalıdır.
Gereğinden fazla yüksek seyreden veya düşük seyreden kan şekeri saatlerine göre bir beslenme planı yapılmalı ve bireyin şekerini hızlıca yükseltip pankreastan insülin yanıtını şiddetli bir şekilde vermesine sebep olmayacak bir program tasarlanıp buna göre kişiye beslenme danışmanlığı yapılır.
Sadece şeker yüksekliği değil ani şeker düşmelerine yani hipoglisemi problemi de ortada var ise kişi mutlaka bu atakları yaşamayacak şekilde sık aralıklarla beslendirilmelidir. Sık aralıklarla alınan besinlerin de basit karbonhidratlardan zengin değil , kompleks karbonhidratları (Tam tahıllar) içermesi sağlanmalıdır. Hatta kompleks karbonhidratlar veya meyve öğünü yapılıyorsa , bu öğünlerin yanına mutlaka sağlıklı yağ kaynağı içeren yağlı tohumlar eklenmelidir ki şekerin ani düşüşü mide boşalması gecikerek engellensin.
Doğru ve dengeli beslenmenin yanında diyabetli veya insülin direnci olan kişi bu problemin tedavisi için kilo vermelidir. Özellikle bel çevresinde fazla olan yağlanma, insülin direnci veya diyabet gelişmesinde temel sebeplerden biridir.Karın çevresinde biriken bu fazla miktarda yağ dokusundan salgılanan hormonlar ile insülin direnci, hipertansiyon, yüksek kolesterol ve kalp hasralıklarına sebep olabileceği unutulmamalıdır.
Kilo kaybı ile koordineli olarak egzersiz yapması konusunda kişi teşvik edilmelidir. Ortopedik bir problem olmadığı sürece kişi başlangıçta sadece yürüyebilir. Egzersizin önemi vücutta bulunan şekerin yani glukozun çoğunluğu vücutta daha çok kas kütlesi tarafından kullanılmaktadır. Yani egzersizle kasların güçlenmesi sağlanıp kandaki şeker seviyesi kontrolü kolaylaşmaktadır. Bu şekilde de hem yüksek şekerin hem de insülin direncinin önüne geçilmiş olur.
HİPERTANSİYON (YÜKSEK TANSİYON) VE BESLENME
18 yaşını geçmiş bireylerde üst üste birkaç gün ve en az günde 2 defa yapılan tansiyon ölçümlerinde büyük tansiyon 140 mmHg ve üzerinde veya küçük tansiyon değerinin 90 mmHg üzerinde olması hipertansiyon tanısının konmasına sebep olmaktadır.
Kan basıncı yani tansiyon için ideal değerler büyük tansiyon için 120 mmHg , küçük tansiyon için 80 mmHg ‘nın altında olmalıdır.
Hipertansiyon problemi ülkemizde sık görülen bir sağlık problemidir. 18 yaşın üstündeki nüfusta hipertansiyon görülme sıklığı yaklaşık %30-35 değerlerindedir. Yaşla beraber de sıklığı artmaktadır.
Hipertansiyon riski özellikleyaşa,kilo fazlalığı,diyabet,fazla tuzlu beslenme,düzenli egzersiz yapmama, alkol ,sigara kullanımı ve stres ile beraber doğru orantılı olarak artmaktadır.
Tabi bu durumla beraber cinsiyet ve kalıtım da bu konuda rol oynamaktadır.
50 yaş altındaki bireylerde erkeklerde hipertansiyon daha sık görülür. 50-55 yaşta kadın ve erkeklerde sıklık başa baş gitmekte fakat 55 yaş sonrası da erkeklere göre kadınlarda hipertansiyon gelişme riski artar. Ailede hipertansiyon öyküsü olan bireylerde de hipertansiyonun görülme sıklığı %60 olarak belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen sebep olan problemler dışında yüksek tansiyon başka bir nedene/hastalığa bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bu sebepleri de şöyle sıralayabiliriz:
-Sodyuma daha duyarlı olan bireylerde sodyumdan zengin beslenmek
-Böbrek ile ilgili gelişen sağlık problemleri
-Böbrek üstü bezinde gelişen hastalıklar
-Aortta daralma (Doğuştan gelen)
-Tiroid bezinde yavaş veya hızlı çalışmaya dayalı problemler (Hiper veya hipotiroidi)
Hipertansiyon gelişimini önlemek, gelişmişse tedavisini yapabilmek için, hipertansiyon problemi olan kişiler yüksek kiloda ise mutlaka kilo vermelidirler.
Ailede yüksek tansiyon ile ilgili yaygın bir öykü varsa vücut kütle indeksi 20-25 arasında tutulmalıdır. Yani kişinin kilosu alt ve üst (uygun) sınırlar içinde olmalıdır.
Vücut ağırlığının %10’unu dahi kaybetmek ve sodyumdan daha kısıtlı beslenmek , vitamin ve mineraller bakımından dengeli beslenmek ve düzenli egzersiz yapmak kan basıncını yani tansiyonu olumlu yönde etkiler.
Tuz tüketimi ,fazla sodyum almamak adına, günde 4-6 gr aralığında tutulmalıdır. Bunu yemeklere ekstra tuz eklemeyerek ,turşu, şalgam, salamura gıdalardan biraz daha uzak kalarak sağlayabilirsiniz.
Bu bilgilerle beraber alkol alımı minimumda tutulmalıdır. Alkolün damarlar ve kan basıncı üzerine etkisinden kaynaklı erkeklerde haftada 2 kadehten fazla, kadınlarda ise 1 kadehten fazla tüketilmemesinde fayda vardır.
Hem aroma verici özelliklerinden hem vitamin mineral kaynağı olmalarından ve yüksek posa içeriklerinden kaynaklı yeşil yapraklı sebzelerin kan basıncına etkileri gayet olumludur.
Paketli ürünler alınırken, atıştırmalık cipslerde, hazır çorbalarda,hazır soslarda mutlaka paketteki sodyum içeriğine bakılmalıdır. Tuzlanmış gıdalar,tütsülenmiş salam,sosis gibi şarküteri ürünlerinden uzak durulmalıdır.
Haftada en az 3-4 gün düzenli yürüyüş yapmaya özen gösterilmelidir.
SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARI VE BESLENME
Sindirim sistemi yemek borusundan başlayıp bağırsaklara kadar giden bir sistemdir. Sindirim sisteminin sağlığını sürdürülebilmesi için de yeterli ve dengeli bir beslenme önemlidir. Çünkü sindirim sistemi kanalında besinlerin (sıvı veya katı) ağza alınmasından itibaren su,vitamin,mineraller ile birlikte, karbonhidratlar,yağlar ve proteinler de yapı taşlarına ayrılıp kana emilerek geçer bu yüzden de sindirim sistemi hayati döngünün sağlanması için önemlidir.
Dengesiz bir beslenme stili ,enfeksiyona sebep olabilecek çeşitli ajanlar ve stres bir çok sindirim sistemi hastalıklarına davetiye çıkarır.
Bu beslenme tedavisinde amaçlanan akut veya kronik şekilde seyreden hastalık süresince kişiyi komplikasyonlardan mümkün olduğu kadar koruyabilecek bir beslenme programı hazırlamaktır. Bu beslenme programı ile birlikte de kişinin yeterli ve dengeli beslenmesi sağlanabilmelidir.
Reflü ve Beslenme Tedavisi
Mide içeriğinin, bozulan kapak sistemi sebebiyle yemek borusu içine kaçıp özefagus mukozasını tahriş etmesi ve bu mukozada ödem sonrasında da ülser oluşmasıdır.
Tedavisi yapılırken; hasta kilolu ise ideal vücut ağırlığına getirilmelidir. Az az ve sık sık olmak üzere günde en az 3-4 öğün olacak şekilde kişi beslenmelidir.
Yatmadan en geç 3 saat önce yemek yeme davranışı sonlandırılmalıdır.
Çok sıcak ve çok soğuk yiyecekler, içecekler, çay,kahve tüketimi sınırlandırılmalıdır.
Karbonatlı ve asitli içecekler içilmemelidir.
Özellikle domates ve mideyi rahatsız edecek acı baharatlar,çikolata diyetten bir süre uzaklaştırılmalıdır. Sıvı alımı yemek yerken değil yemekten önce veya sonra tercih edilmelidir.
Kızartmalar ve kavurmalar günlük beslenmede mümkünse hiç yer almamalıdır.
Yatarken biraz daha dik pozisyonda yatmak gerekmektedir. (Baş 15-25 cm yüksekte olacak şekilde)
Alkol tüketimi var ise bir süre hiç tercih edilmemelidir.
Tok karnına egzersiz yapmaktan kaçınılmalıdır.
Gastrit ve Beslenme Tedavisi
Gastrit midenin iç yüzeyinde bulunan mukozanın (dokunun) iltihaplanmasıdır. Ülsere göre gastrit daha yüzeyseldir. Tedavi edilmediği takdirde ise derinlere yerleşip ülser oluşumuna sebep olabilir. Sebeplerinden en bilinen ve yaygın olanı bakteriyel sebep yani H.pylori enfeksiyonudur.
Bunun yanında bireyin beslenme alışkanlıkları en önemli faktördür. Dengesiz ve kötü beslenme ,sigara ve alkol kullanıyor olmak mide yüzeyini tahrişe sebep olur ve gastrit oluşumu başlayabilir.
Beslenme,sigara ve alkol kadar önemli bir diğer problemli durum da strestir. Stresli kişilerde asit salgısı daha fazla olacağı için gastrite rastlama riski de artar.
Bazı asidik ilaçlar, özellikle asprin gibi (salisilatlar), antiromatizmal ağrı kesiciler de mideye bu konuda zarar vermektedir.
Aynı reflü sıkıntısındaki gibi çok soğuk, çok sıcak yiyecekler yine çok soğuk ve çok soğuk içecekler, asitli içecekler, meşrubatlar, taze sıkılmış portakal-narenciye suları dahi mide hassasiyeti olanlarda semptomları arttırabileceği unutulmamalıdır.
Az yağlı besinlere göre yağlı besinleri hazmetmek zordur ve mideyi yorar bu sebeple mümkün olabildiğince yağlı yiyecekler, ağır yiyecekler yemekten kaçınılmalıdır.
Soğan,sarımsak gibi yiyecekler de mide asit salgısını arttırıp gastrit problemi olan bir kişiyi rahatsız hissettirecektir. Ayrıca yine en temel dikkat edilmesi gereken unsur, az az sık sık beslenmeye çalışmaktır. Hem uzun süre aç kalıp hem de bir öğünde çok fazla gıda tüketmekten kaçınılmalıdır.
Ülser ve Beslenme Tedavisi
Sindirim sisteminde yer alan yemek borusu, mide ve onikiparmak bağırsağında çeşitli aşınmalar meydana gelir ve takip eden bu durumda ise bu aşınmalar yara halini alır.
Midenin iç yüzeyini saran mukoza tabakasının mide asidi ile tahrip olması sonucu mide ülseri gelişir. Mide asidi her kişide aynı düzeyde salgılanmamaktadır. Ülserin sebebi onu meydana getiren ‘’Helicobacter pylori’’ adında bir bakteridir. Aşırı stresli, fazla sinirli olmak, mide asidinin fazla üretilmesi, gastritin tedavi edilmemesi ya da tedavi edilememesi,bazı rahatsızlıklar (karaciğer ve kalp problemi gibi) , sigara tüketimi, fazla miktarda özellikle de demi koyu çay tüketimi, alkol tüketimi ve tok karnına içilmesi gereken ilaçların aç karnına içilmesi ülser gelişiminin nedenleri olarak sayılabilir.
Hastalığın tedavisinde ilaç tedavisi tercih edilmektedir. Burada amaç ülsere sebep olan bakteriyi ortadan kaldırmak ve düzensiz sentezlenen mide asidini düzene sokabilmektir.
Tüm sindirim sistemi problemlerinde olduğu gibi ülserde de uzun süreli açlıklar önerilmemektedir. Sık aralıklarla az miktarda besin tüketmeye özen gösterilmelidir.
Şeker tüketimi mümkün olduğu kadar azaltılmalıdır. Bazı kişilerde mide yanmasını tetiklemektedir. Sadece şeker yani glukoz veya fruktoz değil, tüm rafine karbonhidratların tüketimi sınırlandırılmalıdır.
HİPERLİPİDEMİ (KAN YAĞLARI YÜKSEKLİĞİ) VE BESLENME
Hiperlipidemi kanda bulunan yağ çeşitlerinin gereğinden yüksek seviyede olmasını ifade eden bir kelimedir.
Bu yağlar, kolesterol,HDL (iyi kolesterol), LDL (Kötü kolesterol) ve trigliseriddir.
Bu yağ tiplerinin içinde kalp damar sistemini koruyucu yağ çeşidi HDL kolesterolüdür.
Bu yağlarla ilgili bozukluklar özellikle trigliserid yüksekliği ve HDL düşüklüğü kalp damar problemi gelişmesine sebep olabilir.
Kolesterol, yağa benzeyen doğal bir maddedir ve karaciğerde vücut tarafından üretilir. Bitkisel kaynaklı yiyeceklerde bulunmamakla beraber hayvansal kaynaklı yiyeceklerde bulunur.
Kolesterol kanda serbest şekilde de bulunabilir ya da LDL olarak yani lipoproteine bağlı olarak da taşınır. Bu düşük dansiteli lipoprotein yani kötü kolesterol LDL karaciğerde sentezlenen kolesterolü taşır ve bu yapı damarlarda birikip damarların daralmasına sebep olur. Eğer kalbe giden damarlarda kalınlaşma olursa kan akımı yavaşlayacağı için kalbe yeteri kadar oksijen taşınamaz ve kalp krizi gelişebilir. Fakat bunun karşısında HDL yani yüksek dansiteli lipoprotein kolesterol, damarlarda biriken yapıya engel olarak birikmeyi önler.
Sadece kolesterolün yanı sıra trigliserid yüksekliğinde de kalp hastalığı riski artar.
Kişinin kolesterol bulgularının normal olarak değerlendirilebilmesi için;
Total kolesterol düzeyinin 200 birim ve aşağısında,
LDL kolesterol düzeyinin 130 birim ve aşağısında ,
HDL kolesterol düzeyinin 60 birim ve üzerinde ,
Trigliserid düzeyinin ise 150 birim ve aşağısında olması istenir.
Kanda kolesterol ve trigliserid seviyesini bir çok etmen etkileyebilir.
Genetik miras ile kolesterol yüksekliği kalıtımsal olabilir. Beslenme ile ise şöyle bir ilişki vardır; doymuş yağ yani çoğunlukla hayvansal kaynaklı besinlerden gelen yağ kan kolesterol düzeyinin yükselmesine neden olur.
Fazla kilo ile de kolesterol seviyesi yükselir.
Spor ile beraber kötü kolesterol LDL düzeyi düşerken, iyi kolesterol HDL düzeyi artar.
Kadınlarda menopoz sonrası östrojenin koruyucu etkisi azalacağı için total kolesterol seviyesi yükselebilir. Genel olarak ise çoğu kişide 60-65 yaş sonrası kan kolesterol seviyesi önceki yaşlardaki düzeyine göre yükselir.
Hiperlipidemi problemi olan danışanlarımızda dengeli beslenme planını oluştururken eğer danışanın kilosu ideal aralığın üzerinde ise mutlaka ilk başta kişiyi vücut yağ ağırlığına göre normal aralıklara çekmek gerekir. Yani kişinin kilosu normal değerlere göre yüksekse kişi ilk başta zayıflamalıdır. Mümkünse bu kilo kaybını egzersiz ile desteklemelidir. Stresten ve sigaradan uzak durulmalıdır. Basit şeker ve basit şeker içeren, katı yağ içeren hiçbir yiyecek türünden mümkün olduğu kadar uzak durulmalıdır. Şekerli içecekler, tatlılar, beyaz unlu rafine gıdalar, pastane ürünleri mümkün olduğu kadar az tüketilmelidir. Günlük beslenme planında lif takviyesi olması adına sebze ve meyveye mutlaka yer verilmelidir. Bazı sebze ve meyvelerin içeriğinde bulunan suda çözünür posa kolesterol düşürücü özelliktedir.
Tahılları tüketirken yine tam tahıl grubuna ağırlık verilmelidir. Çünkü hem bu şekilde yağ alımı da kısıtlanmış olur hem de posa alımı artar. Özellikle yulaf içinde de bulunan çözünür posa kan yağlarını düşürmede etkili olduğundan tam tahıllar ve yulafa beslenme planında yer verilmelidir.
POLİKİSTİK OVER SENDROMU VE BESLENME
Polikistik over sendromı (PCOS) yumurtalıklarda çeşitli nedenlerle oluşan bir hormonal ortam dengesizliği sonucu yumurtlamanın bozulması ve yumurtalıklardan fazla miktarda erkeklik hormonu (androjen) salgılanmasının geliştiği durumdur.
Belirtilerinde ise fazla tüylenme, adet siklusunda düzensizlik, hatta çoğu zaman adet olamama, gebe kalmada güçlük, kilo artışı ve kilo vermede zorlanma görülmektedir.
PCOS ile beraber oluşan insülin hormonu metabolizmasındaki dengesizlik sonucu diyabetik problemler oluşacağı için bu problem tüm vücudu etkileyebilmektedir.
Polikistik overli kadınların bu problemi ihmal ettirmeleri ve tedavi ettirmemeleri durumunda; diyabet gelişme riski,hipertansiyon ve kalp damar problemleri, hiperlipidemi, rahim kanseri gelişme riski vücutlarında tetiklenebilmektedir.
Özellikle kilo fazlalığı olan polikistik overli kadınların vücut ağırlıklarının %5’ini kaybettiklerinde bile yumurtlama normale dönüp, adet döngüleri düzene girebilmektedir.
Sivilce,tüylenme minimuma inmektedir. Bir de bu sendroma sahip kadınlarda zorlaşan gebe kalma daha kolaylaşmaktadır.
PCOS’dan kurtulabilmek için de dengeli bir diyetle kilo kaybetmek en temel yapılması gerekendir. Hatta diyet uygulaması ile beraber egzersiz de şarttır.
Eğer danışanımızı takip eden hekimi danışanımızın hormon bulgularını ve semptomlarını değerlendirdikten sonra medikal tedaviye yani ilaç tedavisine gerek duyarsa danışanımız hormon düzensizliği ve insülin direnci için ilaç kullanabilmektedir.
PCOS’lu hastalarda hormonal düzensizlik olduğu için, danışanımız yavaş kilo kaybetmektedir. Fakat sonucunda danışanın sağlığı ve bu sendrom dolaylı olarak etkileneceği için asla dengeli beslenme ve egzersiz ihmal edilmemeli, bundan sonra yaşam tarzı haline getirilmelidir.
Hastanın diyetinde mutlaka ara öğünlerle beraber kan şekerini dengede tutulmalı ve hasta özellikle beyaz un ve şeker ilaveli gıdalardan uzak durmalıdır.
Kan şekerini dengede tutabilmek adına özellikle güne zengin bir kahvaltı ile başlamak çok önemlidir. Kahvaltı mümkün olduğunca proteinden ve liften zengin olmalıdır.
Ara öğünlerde de özellikle kan şekerini hızlı yükseltip insülin yanıtını şiddetlendirecek basit karbonhidratlar yerine kompleks karbonhidratlar, yağlı olduğu ve özellikle faydalı yağ asitleri içerdiği için tokluk süresini ve mide boşalma süresini uzatacak çiğ kuruyemişler tercih edilmelidir. Bunlarla beraber omega 3 tüketimi de yapılan çalışmalarda PCOS tedavisinde başarılı sonuçlar vermiştir.Bu yüzden diyetle omega 3 kaynaklarından zengin balıklara,keten tohumuna ,kanola yağına yer verilmelidir.
GUT HASTALIĞI VE BESLENME
Gut hastalığı bir romatizma hastalığıdır. Sebebi kanda bulunan ürik asidin yüksek düzeye ulaşması sonucu , böbreklerden atımının az düzeyde olmasından ya da son ürünü ürik asit haline dönüşen pürinlerin ,yiyeceklerle fazla miktarda alınmasından kaynaklı olarak gelişir. Romatizmal hastalıkların içerisinde en şiddetli ağrıya sebep olan hastalık GUT hastalığıdır diyebiliriz.
Nasıl gelişir ?
Kanda bulunan ürik asit, optimal seviyenin üzerine çıkarsa eklem aralarında kristal olarak birikir. Bu kristaller eklemde, kas,sinir ve kemik dokusunda iğne veya cam parçası gibi acı yaratarak şiddetli ağrılara sebep olur.
Kadınlara göre erkeklerde daha sık görülür. Erkeklerde görülme yaş aralığı ise çoğunlukla 40-50 yaş arasıdır. Ayak baş parmağı en sık olgunun rastlandığı bölgedir.
Kadınlarda nadir görülmekle birlikte, gut problemi olan kadınların çoğunluğu menopoza girmiştir.
Eğer genetik mirasta gut hastalığı varsa,
Kişi yanlış besleniyorsa , beden kütle indeksine göre obezite kategorisinde ise,
Fazla alkol tüketiyorsa,
Kısa sürede fazla kilo kaybettiyse yan etki sonucu gut hastalığına kişinin yakalanma riski artmaktadır.
Gut hastası olanların yanmış,kızarmış,yağda kavrulmuş besinleri fazla tüketmemeleri beslenme adına ve komplikasyon gelişmemesi adına daha uygun olur. Yağın yanması ile E vitamini yönünden daha fakir beslenmiş olacağı için kişinin vücudu özellikle de eklemler iltihaba yani enflamasyona daha yatkın hale gelir.
Obezite derecesinde olan veya yağ oranı yüksek gut hastalarının kilo vermeleri ile doğru orantılı olarak serumdaki ürik asit seviyeleri düşer. Fakat hızlı kilo vermek adına yapılan yanlış,dengesiz ve bilinçsiz çok düşük kalorili diyetler kas kütlesi kaybına sebep olarak ürik asit seviyesini arttırırlar. Ürik asit taşı oluşumuna sebep olurlar.
Gutu önleyebilmek adına hatta atak döneminde de ilk başta önemli olan sıvı tüketimini mutlaka su ile yapmaktır. Günde en az 2 litre ve üzerinde su tüketmek şart olmalıdır.
Bağışıklığı kuvvetlendirmek için özellikle C vitamininden zengin (Biber,portakal,mandalina,greyfurt,limon,kivi,koyu yeşil yapraklı sebzeler,yaban mersini) beslenilmelidir.
Yenilmesi Sakıncalı Olan Besinler
Tam yağlı süt,et suyu,tavuk suyu ile yapılmış yemekler ve çorbalar
Sakatatlar yani organ etleri (Karaciğer,dalak,böbrek,yürek,beyin,dil,işkembe,kokoreç gibi)
İşlenmiş,tütsülenmiş et ürünleri (Sucuk,salam,sosis,pastırma gibi)
Her türlü alkol ve alkollü içecekler
Deniz mahsülleri (havyar,ançuez,kalamar,istiridye,midye,istakoz,ahtapot,sardalya gibi)
Kuruyemişler ve leblebi
Yağlı ve tam yağlı peynirler
Fazla yağlı özellikle de yağda kızartılmış yemekler
Kepekli,çavdarlı,yulaflı ekmekler
Kepekli,çavdarlı,yulaflı krakerler,diyet ürünleri
İçeriği bilinmeyen hazır-paketlenmiş gıdalar
Her türlü şeker ve şeker içeren yiyecekler (Bal,reçel,pekmez,marmelat,lokum,şekerleme gibi)
Meşrubatlar
Hamur işi börek,pasta,çörek,poğaça, açma, kek,kurabiye,
Hayvansal yağlar (tereyağı,margarin,kuyruk yağı,iç yağ)
Kaymak, mayonez, krema
Kaz,tavşan,bıldırcın,ördek,keklik gibi av etleri
Sakıncalı yiyecekler arasında olduğundan tüketmemeye özen göstermekte fayda vardır.
Sınırlı Tüketilmesi Önerilen Yiyecekler
Bu yiyeceklere özellikle atak döneminde dikkat etmek ve atak döneminde bu miktarlarda kalmak en uygunudur.
Yağsız dana eti,tavuk veya hindi eti, balık 60 gr (2 köfte kadar)
Bulgur 8 çorba kaşığı
Bakliyatlar (Kurufasülye,nohut,yeşil mercimek,börülce,barbunya) 8 çorba kaşığı
Karnabahar,brokoli,ıspanak,pazı,Brüksel lahanası,semizotu 5 çorba kaşığı
Bezelye,kuşkonmaz,mantar 4 çorba kaşığı
Günde sadece 1 tanesinden seçim yapılmalıdır. Çünkü hepsi bir arada kullanıldığında pürinden zengin beslenilmiş olacağı için ürik asit seviyesi yükselir ve risk oluşabilir.
ONKOLOJİ HASTALARINDA BESLENME
Beslenmede yapılacak tercihler ve fiziksel aktivite yoğunluğunu arttırmak gelişebilecek kanser riskini etkileyecek en önemli etmenlerden ikisidir. ABD’de her sene ortaya çıkan kansere bağlı ölümlerin 1/3’ü beslenme ve egzersiz, 1/3’ü ise sigara kullanımına bağlanmaktadır.
Genetik faktörler de kanser için bir risktir ve hücrelerdeki genetik mutasyonlarla meydana gelir.
Fakat genetik etmenler dışında da toplum ve kişiler arasında kanser riskinde farklılıklar bulunmaktadır. Bu da kanserin, genetik aktarım ile ilgili olmayan parametrelere de bağlı olabileceğini düşündürür.
Onkoloji hastalarında;
-Hastanın kilosunu korumak
-Daha fazla kilo kaybını önlemek
-Beslenme yetersizliği yaşayan hastalarda ,hayati tehlike yaratabilecek olguların önüne geçmek amacıyla bir beslenme uzmanı tarafından hastaya beslenme desteği vermek gerekmektedir.
Onkoloji hastalarında beslenme tedavisinde özel besin bileşenlerinin destek tedavisi, tümörle ilgili tedavide, tedavi yanıtı gelişimi,kemoterapi/radyoterapide doğan komplikasyonları önlemek veya gelişen komplikasyonları en aza indirmek hedefimiz olmalıdır.
Fakat onkolojik hastalarda beslenme desteği için mutlaka hastayı takip eden hekimin uygun görüp hastayı bir diyetisyene yönlendirmesi ve hastanın bize o şekilde başvurması daha uygun olacaktır.